24 Aralık 2012 Pazartesi

Bakın Ben Ne İzledim ?



                              Genç Doktorun Not Defteri (A Young Doctor's Notebook)



  
   Bu aralar izleyecek iyi bir şeyler bulamayışım nedeniyle bir bakayım belki severim diyerek başladığım ve sonrasında dört bölüm olduğunu öğrendiğimde üzüldüğüm güzel dizidir kendisi.
    Baş rollerini Mad Man dizisinde Don Droper olarak izlediğimiz Jon Hamm ve Sevgili Harry Potter'ı canlandıran Daniel Radcliffe paylaşıyor.Ve bu ikiliyi aynı karakter olarak izliyoruz.
    Rus yazar Mihail Bulgakov'un 'Bir Köy Doktorundan Anılar' isimli öykü kitabından uyarlanan dizi 1900'lerin başında, Rusya'nın tenha ve gelişmemiş bir köyüne atanan, tıp fakültesinden yeni mezun olmuş doktor Vladimir Bomgard 'ın, tam anlamıyla trajikomik hikayesini anlatır.Ben izlerken bu zavallı genç adamın ağlanacak haline güldüğümü düşündüm. 
    Hikaye temelde iki farklı zamanı konu ediniyor.Dizi 1934 yılında sevgili doktorumuzun  muayenesinin anlamadığımız bir sebepten askerler tarafından aranıyor olmasıyla başlıyor. Diğer yandan ise doktorun kendi iç hesaplaşmasıyla gençliğine, 1917 yılına dönüyoruz.Özellikle de bu hesaplaşmanın, doktorun sanki zamanda yolculuk eder gibi , genç haliyle karşılaştığı ve ona arkadaşlık ettiği sahnelerle verilmesi  güzel.
   Ortalama yirmi dakikalık dört bölümden oluşan bu diziyi herkesin severek izleyeceğini sanıyorum. Henüz son bölümünü izleyemedim ve sonunun nasıl olabileceğine dair en ufak bir fikrim yok. Her şey olabilir. Ama diziyi izledikten sonra, bende daha önce tanışamadığım Bulgakov 'un eserlerine karşı bir merak uyandı.Cehaleti, fakirliği ve çaresizliği sinir bozucu bir komedi gibi anlattığını düşünüyorum ve bu tarz açıkçası beni kendine çekti.
   Sizinde beğenmenizi umuyorum. 

 
 

14 Aralık 2012 Cuma


Kitap okumayı niye seviyorsun? Kitaplarda ne buluyorsun? Hiç sıkılmıyor musun? diye soranlara Montaıgne'den bir alıntı:

Kitaplar, ömür boyu yanı başımda elimin altındadır.Yaşlılığımda ve yalnızlığımda avuturlar beni.Sıkıntılı bir avareliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırıverirler beni.Fazla ağır basmadıkları,gücümü aşmadıkları zaman acımı törpülerler.Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur,hemen beni kendilerine çeker, içimdekilerden uzaklaştırırlar.İnsan hayatı denen bu yolculukta benim bulduğum en yi nevale kitaplardır ve ondan yoksun anlayışta insanlara çok acırım.



12 Aralık 2012 Çarşamba

Ateş, Şeytan ve Korkularım





Dün öylesine güzeldi ki insanlar, bugün hepsi birer hayalet gibi karşımda duruyorlar... Dün, ben ne kadar iyiysem ,bugün onlar o kadar kötüler.Korkuyorum.Nedeni üzülmek değil korkumun yalnız kalmak değil sevilmemek, belki biraz, ama en çok korktuğum kötü olmak( onlar gibi).Başkalarına karşı değil, başkalarının gözünde değil; kendime kötü olmaktan korkuyorum.Varlığımın en ücra köşesine saklanmış olan şeytanın sesini duyabiliyorum ve onunla konuştukça mutlu oluyorum, huzur buluyorum.Sığındığım dostlukları, eksik bırakan ne kadar kayıp paçaları varsa; avuçlarının içinde sunuyor bana. Şeytana uymakla bir derdim yok.Benim korkum onun bana uyması ki, insan kendi kötülüğünü hep şeytandan bilir.Çünkü hiç birimiz kendi aklımızdan ,kalbimizden geçen fenalıkları, tek başımıza yapmaya cesaret edemeyiz.Bunu bildiğinden ,benim ateşe sığınan ve ondan acımı, başkalarını acıtarak dindirmesini isteyen yanım, şeytanla işbirliği yapmaktan korkmuyor.Hatta  belki onu bile , kendi ateşiyle yakabilmek istiyor.Ateş güçtür ve güç insanoğlunun ilk gerçeğidir.Güçlü olmanın kötülüğünden korkuyorum.

8 Aralık 2012 Cumartesi

sıkıcı bir derste karalanmış bir şey :)



   Perdeyi usulca açtı. Güneşi görmeyi umuyordu oysa gökyüzü siyah bulutlarla kaplıydı. Bir kez daha kış sabahlarından nefret etti. Yatağından yeni kalmış insanların düzensiz, gelişi güzel ve nedensiz düşünceleriyle uğraştı. Kahve içse miydi? Ona da karar veremedi. Sonunda pes etti ve iç geçirerek asıl meseleye geldi.
  Aralık ayının sabahında güneş görmeyi beklemenin saflığı gibi, bir mucize gerçekleşmesini böylece o mahkemeye gitmemeyi diledi. Ama gerçek tam önünde duruyordu ve derinde bir yerde sesini duyurmaya çalışan duygu şuydu; o mahkemeye gitmek istemiyordu öyleyse gitmezdi. Bunu söyleyince bir saniyeliğine rahatladığını hissetti, yalnız bir saniyeliğine.. Çünkü bugün tanık sandalyesine oturmaya mecburdu, hatırladı.
   Çok eskilerde kalmış günler geldi aklına. Yine böyle sabahlarda isteksizce, üşüyerek derse giderlerdi. Kış sabahlarını sevmezdi hele de o sabahlarda erken kalmayı hiç sevmezdi. Arkadaşı hep onu uyandırır, zorla giydirir, okula götürürdü. O sabahların güzel olduğunu düşündü. Bazen hayatımızın en sıkıcı, boş ve manasız anının, aslında ne kadar huzur dolu olduğunu fark ettiğimiz başka bir an vardır;  işte o anı yaşıyordu. Oysa şimdi ne yapacağını bilemiyordu.  Ne söylemeliydi? Ne düşünmeliydi? Böyle bir şeyi yapmış olabilir miydi? Hiçbir fikri yoktu. Yıllardır görüşmemişlerdi. Beş ay kadar önce karşılaşmışlardı. Arkadaşının işe ihtiyacı vardı, ona kocasının nüfusunu kullanarak bir iş bulmuştu, bir iki kere çay içmişlerdi, hepsi bu. Nasıl olurdu da iş yerindeki bir adamı öldürebilirdi. İnanamıyordu. Hala şaşkındı. Ona iş bulduğu ve üniversiteden arkadaşı olduğu için, şahitlik etmesi gerekiyordu. Mahkeme celbi gelmişti. Bundan kaçamayacaktı. Kocası ve büyük oğlu, bu şahitlikten kurtulması için ellerinden geleni yapmışlardı; ancak işe yaramamıştı. Bu olayın ailesine ve kocasının itibarına zarar vermesinden korkuyordu. Belki abartıyordu. Saygın bir aileydiler ve böyle bir hadise yüzünden zarar görmemeliydiler. Gazetede çıkan bir kaç haberi görmemezlikten gelebilirlerdi; ancak orta yaşları iyice ilerledikçe kuruntuları artıyordu. Düşüncelerinin onlardan biri olduğunu söyledi kendine.
   Dünya bugün zaten griydi, onun aklındaki koyu düşüncelerle birleşince iyice kararmıştı. Mahkemede neler söyleyeceği şeyleri toparlamaya çalıştı. Üniversiteden oda arkadaşıydılar, onu yıllardır görmüyordu, karşılaştıklarında ona iş bulmuştu ve hepsi buydu. Birde ikisi de kış sabahlarını sevmezlerdi. Gidip kahve içmeye karar verdi.